Suriye'deki Mezhep Çatışmaları ve Türkiye'deki Provokasyonlar

Blog Image
Suriye'deki mezhep çatışmaları ve Türkiye'deki provokasyonlar üzerine yapılan değerlendirmeler, siyasi liderlerin açıklamaları ve toplumsal etkileri ele alınıyor.

Suriye'deki Mezhep Çatışmaları ve Türkiye'deki Provokasyonlar

*Suriye’nin Lazkiye, Deraa ve Tartus bölgelerinde başlayan ayaklanma, mezhep çatışmalarını körükleyen provokatif bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Türkiye’deki bazı siyasi figürlerin bu durumu istismar etmesi, toplumsal huzursuzluk yaratma potansiyeli taşıyor.*

Ayaklanmanın Bastırılması ve Sonuçları

Suriye’deki ayaklanma, Cumhurbaşkanı Ahmet eş Şara’nın liderliğinde bastırıldı. Bu süreçte, Suriye ordusundan 250’ye yakın kayıp yaşandı. Ayaklanmanın elebaşıları yakalanarak güvenlik sağlandı. Devlet görevlileri, Nusayrileri ziyaret ederek durumun sakinleştiğini ve kimsenin kılına dokunulmayacağının güvencesini verdiler.

Ahmet eş Şara, ayaklanmanın bastırılmasının ardından yaptığı açıklamada, “Biz onları affetmeyi düşündük, onlar ise bizi katletmeyi. Suçluları affetmeyeceğiz” dedi. Bu açıklama, Suriye’deki iç karışıklıkların ve dış müdahalelerin önüne geçme çabası olarak yorumlandı.

Türkiye'deki Provokasyonlar ve Siyasi Zihniyet

Türkiye’deki bazı siyasi figürlerin, Suriye’deki mezhep temelli kışkırtmaları iç politikaya taşımaya çalıştığı gözlemleniyor. CHP ve ZP eksenli zihniyet, bu durumu istismar ederek toplumsal huzursuzluk yaratma çabasında. Bu bağlamda, CHP Genel Başkanı ve diğer yetkililerin Esad rejiminin tetikçilerine destek vermesi dikkat çekiyor.

Özellikle, Hatay’da Nusayri Şeyhi Selim Narlı’nın yaptığı açıklamalar, Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alarak provokasyon yaratma çabası olarak değerlendiriliyor. Bu tür söylemler, toplumsal barışı tehdit eden bir nitelik taşıyor.

Barış Atay ve Mezhepçi Zihniyet

Barış Atay’ın, Esad rejiminin destekçileriyle olan ilişkisi ve bu durumu istismar etmesi, Türkiye’deki mezhepçi kışkırtmaların bir parçası olarak öne çıkıyor. Atay’ın, Suriye’deki katliamları görmezden gelerek yaptığı açıklamalar, toplumsal duyarlılığı zedeleyen bir yaklaşım sergiliyor.

Atay’ın, Esad’ın katliamlarını savunması ve bu durumu normalleştirmesi, Türkiye’deki siyasi iklimin ne denli tehlikeli bir hale geldiğini gösteriyor. Bu tür söylemler, toplumda derin yaralar açma potansiyeline sahip.

Ali Mahir Başarır ve Kışkırtıcı Söylemler

CHP Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır’ın, Suriyeli sığınmacılar hakkında yaptığı açıklamalar, mezhepçilikle dolu bir zihniyetin yansıması olarak değerlendiriliyor. Başarır, “Bu mülteciler 750 bin çocuk yapmışlar” diyerek, insani değerleri hiçe sayan bir dil kullanıyor.

Başarır’ın, “Gerekirse biz gideriz, ölümse ölüm” şeklindeki ifadeleri, kışkırtıcı bir söylem olarak öne çıkıyor. Bu tür açıklamalar, toplumsal huzursuzluğu artıran bir etki yaratıyor ve mezhepçilikle dolu bir atmosferin oluşmasına katkıda bulunuyor.

Tanju Özcan ve Provokatif Paylaşımlar

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın, Suriye’deki kışkırtmalara yönelik yaptığı paylaşımlar, toplumsal barışı tehdit eden bir nitelik taşıyor. Özcan, “Allahu Ekber diyerek katletme hakkını kendinde gören yobazları nefretle kınıyorum” diyerek, kışkırtıcı bir dil kullanıyor.

Bu tür söylemler, Türkiye’deki Alevi toplumu üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor. Özcan’ın, Suriye’deki kışkırtmalara destek vermesi, toplumsal huzursuzluğu artıran bir durum olarak değerlendiriliyor.

Sonuç ve Değerlendirme

Suriye’deki mezhep çatışmaları ve Türkiye’deki provokasyonlar, toplumsal huzursuzluğu artıran önemli bir mesele olarak öne çıkıyor. Siyasi figürlerin bu durumu istismar etmesi, toplumsal barışı tehdit eden bir etki yaratıyor. Bu bağlamda, toplumun bir arada yaşama iradesinin korunması büyük önem taşıyor.

Türkiye’nin, Suriye’deki gelişmelere karşı dikkatli bir yaklaşım sergilemesi ve iç politikada kışkırtmalara karşı duyarlı olması gerekiyor. Aksi takdirde, toplumsal huzursuzluk ve mezhep çatışmaları derinleşebilir.